Ticker

10/recent/ticker-posts

Header Ads Widget

AKÇAKOCA AKTAŞ KÖYÜ

Aktaş Köyü ( Gebekese) Tarihi

AKTAŞ KÖYÜ TARİHİ



KÖYÜN İSMİ NEREDEN GELİYOR

1204 yılında 4. Haçlı orduları Türkiye‘ye gelirler Karadeniz kıyılarında bazı memleketler 
kurdular bunlardan bırtanesıde Akçakoca‘da Ceneviz kalesidir,fakat daha sonra ,1261 yılında 
Latin imparatorluğu çökünce tekrar Ceneviz kalesi Bizanslıların eline geçti, 1204-1261 
yılında Cenevizliler ve Bizanslılar,Akçakoca‘ya gelirler bazı köyler kurarlar.Buraya daha 
sonra 1243 yılında,Kastamonu‘dan Moğol baskısından ve yenilgisinden sonra Oğuz kınık boyundan üçok obaları 130.000 kiĢi batıya göç yapar bunlardan bazıları Akçakoca‘ya gelirler 
bu Ceneviz ve Bizanslıların kurdukları köylerin yanına yerleĢirler,fakat buraları talan ederler 
zarar verirler bunlardan bıkan Cenevizliler İmparatora Şikayet eder ve İmparatorda o sıralarda
Romanya‘da bulunan Gagavuz Türklerinden silahşör obaları buraya getirtir ve yerleştirir 
buraların güvenliğini sağlar ve bu kavimler yıllarca iç içe yaşarlar. Neticede 
Cenevizli,Bizanslı,Oğuz kınık boyu üçok obaları,Romanya‘dan getirilen Gagavuz 
Türkleri,,Doğu Karadeniz‘den gelen Lazlar yaşamışlardır.Akçakoca‘da M.Ö. 1200 yılında 
Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma Pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu 
kavimler yaĢamıĢlardır,Osmanlı zamanında  buraya 1877 Osmanlı Rus harbinde doğu 
Karadeniz‘den laz göçü gelir buraya yerleşirler,buradaki yabancı kavimler burayı terk 
etmiĢlerdir az da olsa kalan aileler Müslümanlığı kabul edip Osmanlı imparatorluğuna 
katılır,buradaki yeni kurulan köylülerle iç içe yaşamlarını sürdürmüşlerdir ,1890 yılında 64 
hane 375 nüfusu vardır 1990 yılında 84 hane 375 nüfusu vardır Bizans ve Cenevizlilerden 
kalma köy, kalıntılardan münkariz olmuĢtur.1877 yılında Ayazlıya gelen Çakmaklar kız alıp 
verme dolayısıyla bir kolu AktaĢ köyüne yerleĢmiĢlerdir köyün kurulmasında öncülük 
etmiĢlerdir. AklaĢın deniz iskelesi Karaburun‘daki sahil iskelesiydi bu köyün ESKOT –
ESKİYURT –GEBEKİLİSE-AKTAŞ, T IR ,1972 yılında Aktaş olmuştur.Eskot olan yerde 
Ģuanda Reisoğulların fındık bahçeleri vardır,ilk kurulan köydür,fındık bahçesi yapılırken 
burada çok çanak çömlek kiremit topraklarına rastlanmıĢtır halen buralar fındık bahçeleri 
olarak durmaktadır.Gebekilise denilen yer ise Ģimdilerde Turan Ünal lara ait fındık bahçeleri 
vardır,burada eskiden Bizanslılar kilise ve eğitimlerini görmeleri için medrese 
yapmıĢlardır,tabıkı Ģimdilerde buraların tarihi yönden çok değeri olmasına rağmen duyarsız 
kalınmıĢ fındığın iyi para etmesi buraların fındık bahçelerine çevrilmiĢtir buradaki tarihi 
yerler yok edilmiĢtir.Eskiyurt ise yine burada Bizanslılardan kalma demir yığınları kiremit 
artıkları çıkmıĢtır ondan dolayı da buraya Eskiyurt denmiştir ,daha sonra tekrar Gebekilse olur 
bu ismi köylü benimsemez Hiristiyan ismi diye 1972 yılında Ali Üzmez  zamanında köyün 
ismini Aktaş olarak değiştirirler ve böylece bu isim kalır ,Aktaş ismi ise burada çok beyaz 
Ģeklinde taĢlar vardır,köylünün dikkatini çeker bundan dolayı bu ismi verirler,bu taĢların 
incelenmeye alınması durumunda jeolojik olarak belki bir katkısı olabilir 
düĢüncesindeyim.Köyde Memişağa diye zat Türkmen soyundan burada ün yapmıştır,hatta 
dereye de MemiĢağa deresi diye bunun adını vermişlerdir köye çok hizmetleri olmuştur.Köy 
dıĢardan baĢka karıĢık göç almamıştır

TARİHİ YERLER

Köyün bilinen şimdi tarihi yönü kalmamıştır hep munkariz olmuştur buraya ilave edeceğimiz 
değirmenler vardır bunlarda munkariz olmuştur köyde ortak Lazların değirmeni vardı bunu 
ortak olarak kullanırlardı 10 hane idiler,Salih Çakır a ait Doktor Hüseyin‘e ait 
MustafaTandoğana ait değirmenler vardı,tabıkı Güççe deresinde de su azalınca 
değirmencilikte tarihe karışmıştır,buradaki taşların jeolojik olarak incelenmesi lazımdır.Köy 
içinde  bir rivayete göre Murat Tandoğan‘a ait fındık bahçesi aile mezarlığı yanında ve 
üstündeki tepede geceler eri bir ışık saçıldığı görülmüştür,yazın otlar yanmakta kışın,bu otlar 
aynı kalmaktadır bu çok dikkat çekicidir,bunun yanında da  Şelalenin tam karşısında tepede 
büyük bir kuyu vardır buraya çok hayvanların düştüğü gözlenmiştir,bu tepeye yapma tepe 
denmektedir bu tepe huni Şeklindedir burası taşıma toprakla bu hale getirildiği 
söylenmektedir.ġimdiki Şelalenin yukarısında 150 mt yukarıda bir mağara kapısı vardır 
buraya köylüler tarafından girilmiştir içeride su yatağının olduğu görülmüştür 1984 yılında bu 
suyun üzerine yağ ve mazot dökülmüştür acaba bu akar nereye gidiyor diye ve bu yağ ve mazot şelaleye gelmemiştir bu suyun nereye gittiği anlaşılmamıştır,bu mağaraya 100 mt 
sürünerek girilmiĢtir,ufak gölcükler ve su şırıltısı akarı vardır

AKARSU VE DERELERİ

Aktaş Şelalesi bu köyden  Arabacı ve  ,Koçuludan gelen su  ile birleşir Edilliden denize 
dökülür . şelaleye Derebaşı deresi denir,Sarıyayladan gelen Güççe deresi vardır bu dere 
Derebaşı deresi ile birleşir denize dökülür bu dereyi değirmenciler kullanmıĢtır,ayrıcada 
MemiĢağa deresi de vardır. Sualtı seviyeleri çok değişkendir,pınar ve kuyu suları faydalıdır 
ancak çok kireçlidir,serttir koli(mikrop) bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su 
ve göl yoktur.

DAĞ VE TEPELERİ

Kaplan dede (1158)mt, Kaplan tepesi (1o66)mt,Sivri tepesi etekleri altında kurulmuştur

TURİZM

Aktaş Şelalesi köye çok önem kazandırmıĢtır 3.5 km Şelale yolu turizme açılmış buraya 
turistlerin gelmesi sağlanmıĢtır. Tv belgesellerine konu olmakla beraber turistlerin ilgisini 
çekmekte geziler düzenlen mektedir. Bizans ve Cenevizliler zamanında Hıristiyanlara ait 
demirci dükkânları ve mezar kalıntıları son zamana kadar rastlandıysa da bu kalıntılar daha 
sonra munkariz olmuĢtur. Kilise artıklarında rastlanmaktadır. Köy çok temiz şirin bir köydür 
Aktaş Şelalesi  Edilli köyünden denize dökülmektedir. Buranın en meşhur yeri Aktaş şelalesi. 
Aktaş Köyü'ne ulaşmak için Akçakoca'daki Beş Yol ayrımında bulunan BİM süpermarketin 
önündeki yolu takip etmelisiniz. Bu yoldan hiç bir yere sapmadan giderseniz, bir müddet 
sonra bir anayolu kesiyorsunuz. Bu anayoldan direk karşıya geçiyorsunuz.
Buradan sonra sağlı sollu fındık bahçelerinin arasında devam ediyorsunuz. Yol üzerinde Arabacı Köyünden geçiyorsunuz. Buradan sonra karşınıza Aktaş Köyü çıkıyor.Aktaş Köyünden Aktaş şelalesi 3 
km. şelalenin girişine kadar araba yolu bulunuyor. Girişte Ģirin bir dinlenme alanı var. 
İşletmenin ismi Aydın Kamping. Normalde sadece dinlenmek için kullanılabilecek bir alan. 
Fakat istenirse çadırda kalınabileceğini söylediler. Tesisi Rasim Aydın işletiyor. Telefon : 0 
535 789 0354 Tesiste 3-4 tane çardak var ve yaz sıcağında bu çardaklarda dinlenip, yörenin 
meşhur Mancarlı Pidesinden yiyebilirsiniz. Özellikle Şelaleyi ziyaret edip döndükten sonra 
şelaleye buradan yürüyerek 15 dakikada gidiliyor. şelalenin denizden yüksekliği 350m. 
ġelalenin 25 m yükseklikte olduğunu söylüyorlar. şelaleye kadar bir patika var. Yalnız burada 
yakın 2009 yaz başlarında bir sel yaşandığından, yer yer patikanın bozulduğunu ve tüm yolun 
kaya parçacıklarından oluştuğunu görüyorsunuz. Yol boyunca 1-2 tane tahta köprüden 
geçiyorsunuz. Ayrıca yol üzerinde dinlenmek için çardaklar veya sadece tahta masalar 
bulunuyor. Tam Ģelalenin yanında da bir çardak var fakat çardağın içindeki tahta masa düĢen 
bir kaya yüzünden parçalanmış. Aktaş ġelalesinin dökülüĢünü izlemek üzere orman içine inen 
patikadan yürüyüĢ baĢlıyor. Yol boyunca kaldirik ve kabalak bitkisiyle kaplı nem oranı 
yüksek orman yolunda üç küçük köprü geçilerek dere paralelinde ilerlerken kireç taĢı 
gözenekli yapısıyla minik bir mağara, yosun tutmuş kayalar, yüksek dallarından sarkan 
sarmaĢıklarıyla anıt ağaçlar, su sesine karıĢan görünmeyen orman kuşlarının korosu, balta 
girmemiĢ Amazon Ormanlarında olduğunuz hissi uyandırıyor. ġelalenin dökülüĢ yerine 
ulaĢtığınız anda 40-50 metrelik kambur bir kaya üzerinden gelen şelale suyu, dere olup yoluna 
devam ediĢini görüyorsunuz. Düz ve yüksek duvar görünümlü, doğal kayalardan oluĢan 
çevreniz bitkilerle kaplı gökyüzünü görmenize çok küçük bir pencere bırakıyor. ġelalenin ıĢık 
aldığı saatlerin 11.00, 15.00 arası olduğunu anlıyor, kestane, meşe, kayın, ardıç ağaçları, 
eğrelti otu, karayemiş, orman gülleri eşliğinde dönüşe geçiyorsunuz. Enerjinizi ekonomik 
kullandıysanız indiğiniz zorlu yokuĢtan tırmanıyor, soluğu giriĢte bulunan çay ocaklı 
barakada alıyorsunuz. Çay bahçesi olarak hizmet veren kulübede tost benzeri yiyecekler, köy 
kahvaltı çeĢitleri, Robinson hayatı yaĢamak isteyenler için kamp sahası da bulunuyor. 
Medeniyetten uzak kalacak olanlar için, pat pat aracıyla kamp sahasına çıkmak isteyenler 
Rasim Aydın'ı 0535 789 03 54 no lu telefondan arıyorlar. 450 rakımlı DerebaĢı çadır yerinden 
önce yeĢil bir orman denizi, Akçakoca sahilleri, Alaplı, Zonguldak Ereğlisi, Karadeniz 
görülüyor. Rasim, bölgeye gelenlere rehberlik yapıyor, Ģelalenin üzerinde ki kademelerde yer 
alan göllere götürüyor, sarkıt dikitlerle süslü mağarayı gösteriyor, dağ yürüyüĢü yapmaya 
doyuruyor

CAMİİ

Köyün ilk imamı HurĢit beydir. Soğuk pınar camii 1970 yılında tuğla yapıdan yapılmıĢtır 100 
cemaatli kapasitelidir. Merkez cami. 1984 yılında beton örme yapıdır mimarı Ramazan 
GüneĢtir 700 cemaat kapasitelidir minaresi tek ġerifelidir köyde daha önce kilise vardır 
münkariz olmasına rağmen kalıntıları da vardır.1315 yılında çandı camii yapılmıĢtır fakat 
buda münkariz olmuĢtur.Buradaki eski türler tarafından yapılan ağaç yapıyı Lazlar 1935 
yılında söküp harmanlık mevkiinde yeni cami yaparlar tek Ģerefelidir buraya yıldırım düĢmesi 
sonucunda parçalanır yıkılınca daha sonra Nazmi Çakmak zamanında harmanlıkta 1984 
yılında bu yapıyı yaptırır,GümüĢhane‘den gelen hoca burada imamlık yapmıĢtır

MEZARLIKLAR

Köyde  iki mezarlık vardır birincisi Nazmi Çakmak‘ın evin az uzağındadır ikincisi de 100 
metre ileride fındık bahçesi yanındadır köyün eski mezarlığıdır,ayrıca köyde aile mezarlıkları 
vardır Bizanslılardan kalma eski mezarlıklar fındık bahçesine çevrilmiĢtir bu kalıntılardan 
eser yoktur.Mezar taĢlarındaki konular erkek mezar baĢlarına başlık,kadın mezarında süslemeler
ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paĢaları,uzun 
külah üzerine sarık tasvirler,derviĢ ve tarikat Ģeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy 
ağalarını,üstü geniĢ ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını iĢaret etmektedir

EKONOMİ

HUBUBAT   :Buğday, Mısır ,Arpa,
BAKLİYAT :Fasülye, Bezelye, Bakla, Soğan, Lahana, Marul  Pırasa,,Ispanak , Kaldırık, Patates,Patlıcan Kara lahana,Biber,Kabak                                                                                                                      
MEYVE    :Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Siyah,Üzüm,Dağ Çileği,Fındık,MuĢmula,Kızılcık Ayva.

Ekonomisi Tarım  Hayvancılığa  Turizme dayanır..Artık günümüzde fındığın para etmemesi 
insanları baĢka iĢlere meĢguliyetine zorluyor,,büyükbaĢ hayvancılığı revaçtadır,eski 
manda,malak,vb gibi hayvanlar kalmamıĢtır,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler 
pazara götürülüp satılmaktadır., tavuk kümesi olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok 
olmaya yüz tutmuĢtur.Köyde eskiden kesif ormancılığı yapılıyordu ama Ģu an kanunlar buna 
el vermiyor, .Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalıĢmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraĢanlar 
vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiĢtir,köydeki dokuma tezgahları 
da münkariz olmuĢtur,.Köyde eskiden keten dokuması da yapılıyordu. Köy çok göç veriyor 
Akçakoca‘da eskiden köyden Armut,Ceviz,Kestane,Dut,Ġncir,Dağ Çileği baĢta 
Zonguldak,Ġstanbul‘a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı 
Ģekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin geliĢmesi buraya ayrı bir önem 
kazandırmıĢtır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerede‘den karĢılanıyordu.köyde tütün 
az miktarda yapılmıĢtır Ġlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık 
üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra 
reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,Ģehirlinin tümü denizci idi,gemi 
tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boĢaltma amelesi idiler.
Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,TaĢman 
Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 
Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzce‘de yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi 
toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla 
gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar 
stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve kasabalara sevkıyatı
yapılırdı,ayrıca deniz yoluyla da sandallarla baĢka Ģehirlere sevkıyatı yapılmakta idi.
büyükbaĢ hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiĢtir,kümes hayvancılığı da son 
yıllarda azalma görülmüĢtür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte 
idi.2000 civarında fenni kovan vardı.Maden direkleri dıĢında ,Bolu Adapazarı‘nda ,Düzce‘de
yetiĢen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline 
getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taĢınırdı,sahilde 
bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri Ģeyler Ģehir ve 
kasabalara sevkıyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluyla da sandallarla baĢka Ģehirlere sevkıyatı
yapılmakta idi.

GEMİ YAPIMINDA KULLANILAN KERESTELERİN SU HIZARLARI İLE 
KESİLMESİ

Su hızarı su değirmenlerinde olduğu gibi olasılıkla suyun hareket gücünden faydalanarak 
yapılan ve dairesel hareketin doğrusal harekete çevrilerek odun ve kereste üretimini sağlayan 
ağaç testereleridir.Aftuni ( Altunçay,Dereköy,SubaĢı ) bölgesinde 25 adet su hızarı vardır 
Arabacı köyünde18 adet su hızarı vardır. Bunlar Ģu anda teknolojiye yenik düĢmüĢtür 
kullanılmaktadırFINDIKÇILIK
Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraĢmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp 
buralara,memleketten 1900 yılında Hacı Ömer efendi Batumdan göç gelir ve köye ilk fındığı 
bu kiĢi eker. Trabzon‘dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca‘ya fındığı getirir 
Osmaniye mahallesine fındığı ekmiĢtir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha 
sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden 
aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmıĢ.Bir gün Giresun‘a uğrar o zamanın 
belediye baĢkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuĢ,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına 
da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre 
de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu HurĢit,Kırıkoğlu Tahir,KeleĢoğlu Ġbrahim,Alioğlu 
Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmiĢlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile 
dövülürmüĢ dalları çok büyükmüĢ,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini 
götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan 
mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye baĢlar,fındık bahçelerde elle 
toplanır,çeĢitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, 
sofra etrafına toplanan kiĢiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok 
çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli‘de elle çalıĢan değirmen gücü ile 
çalıĢıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuĢtu 
,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra 
Küçükömerler‘in Ömer Aydın 1932 yılında  Ģimdiki Özyuvam‘ın olduğu yere ahĢap bina 
içinde makaralarla çalıĢan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı 
Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalıĢmakta 
idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika 
kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile 
çalıĢan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel 
motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalışan fındık kırma
fabrikasını kurar,düĢük alternör ilavesi ile akü Ģarj giriĢimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 
1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde Fiskobirlik adına modern bir fabrika 
açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern 
fabrika açılır üretimine devam etmektedir.Ġlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstüsel 
yapmıĢtır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla 
taĢıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmıĢ bir aletle incesini kalınını tozunu 
ayıklama evrelerden geçerdi,ama Ģimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan 
yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko‘da fındık taban 
fiyatını da düĢük tutunca halk artık fındıkçılık‘a iyi bakmıyor.Fındık Ģubat mart ayında ekilir 
2-3 yıl yetiĢmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60-70 cm ocak kuyular açılarak 
dikilir.Çakıldak,Kargalak,Kan,Ġncekara,KuĢ,Tombul,Paloz,FoĢa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincan
e,Cavcana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı 
fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun 
bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı  kabuğu ince verimi fazladır). Deli 
sava(Fındığın içini iyi doldurmaz)

HAYVANCILK
Az sayıda Koyun,Keçi,Sığır,Tavuk,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman 
inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt 
mamullerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliğinde düĢüĢ 
yaĢanmıĢtır.köyde kaz,ördek,tavuk bazı aileler vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiĢtir 

ORMANCILIK
Çam,Kayın,MeĢe,Kestane,Gürgen,Ihlamur,Kavak,Çinar,Defne,KocayemiĢ,MuĢmula,Ayı 
üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Eğrelti otu, Çoban püskülü diye orman 
ürünleri var ,.Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıştır,son 
zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman iĢletme Ģefliği 
tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde su hızar makinesi yoktur  AktaĢ orman 
bölgesinin içinde olduğu için köylü istihsal içinde çok çalışmıştır maden 
direği,travers,yakacak odun,kayık kerestesi,buradan temin edilirdi

AVCILIK
Bölgede göçmen kuşlara daha çok 
rastlanmaktadır,Sarıkuş,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sı
ğırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlıĢ avlanma 
neticesinde çok azalma olmuĢtur ,ördek,çulluk avı çok meşhurdur. Dere kenarında dışarıdan 
gelen avcılar burada ördek avı yapmaktadır, Daimi kuĢlar 
kestanekargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.TavĢan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,Su 
samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı 
devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır,Köyde 
domuz sansar ve tavşan avı çok yapılmakta idi. Avcılık turizmi açısından zengindir

KÜLTÜR
Lazlar 6.yüzyılda Bizanslıların etkisinde kalarak Hiristiyanlığı benimsediler,doğu 
Karadeniz sahil kesimi 1461 yılından itibaren Fatih Sultan zamanında Osmanlı 
egemenliği altında Lazistan sancağı ilan edildi ,bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri 
altında yaşadılar.Yavuz Sultan Selim bu bölgeye beylikler kurdu,17. yüzyılda Lazlar 
müslüman olurlar,1925 yılına kadar Lazistan sancağı altında yaşamlarını   
sürdürdüler,1788 Berlin antlaĢması ile Lazlar iki ülke topraklarına bölündü bu arada 
Lazlar batıya göç ederler Lazlar ve Mergeller aynı kökten gelmektedir. Tarihi kaynaklar, 
Lazların Doğu Karadeniz yöresine Kafkaslardan indikleri konusunda görüş  birliği 
vardır.Tarih sahnesine  ilk kez Karadeniz‘de çıkmışlardır.XI-XII. Yüzyıllarda 
Karadeniz‘in doğusunda kurulan ve KOLKHĠS/Rothis  devletini oluĢturan 
topluluklardan biri de Mergrel- Lazlardır. Lazlar, 6. Yüzyılda  Bizans etkisinde kalarak 
Hıristiyanlığı benimsediler. Kolkhis Devleti yıkılınca Bizans egemenliği altında 
LAZİKA krallığı seçimle iĢ baĢına gelerek, Bizans‘a vergi vermeyip, bunun karĢılığında 
doğu sınırını korumayı üstlendiler.Doğu Karadeniz‘in sahil kesimi  1461 yılından 
itibaren Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı egemenliği altında  Lazistan Sancağı 
olarak ilan edildi. Bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaĢadılar.Yavuz Sultan 
Selim bölgede beylik sistemini kurdu. Bölge 11 beylikten oluĢuyordu. Lazlar da yarı 
bağımsız statüde Laz derebeyliği olarak Osmanlılara asker ve vergi vermekteydi. Lazlar 
17. Yüzyıldan itibaren Müslümanlaşmaya başladılar. Bölge 1925 yılına kadar Lazistan 
olarak kayıtlara geçmiştir. Lazca ve Megrelce aynı kökten gelmektedir.1878 yılında 
Batum Rusların eline geçince bura halkının çoğu Anadolu‘ya göç ettiler. Bu tarihlerde 
Batumun Liman Köyünden Bekaroğlu Osman, Akçaşehir‘e gelerek Çuhalı Çarşı 
etrafında diğer ailelerle birlikte yerleştiler. Mahallenin adı bu zatın adına izafeten 
verilmiĢtir.Bu bölümü hazırlarken  Nilgün AltınıĢık’ın 1996 yılında hazırladığı 
Akçakoca Folkloru adlı Lisans bitirme tezinden yararlanıldı. Akçakoca merkez  ve 
Edilli Köyünde kalabalık bir gurup oluĢtururken diğer köylerde de küçük guruplar 
oluĢturur.  Vedia Emiroğlu, Edilli köyünün kültürel boyutunu incelemiĢ ve ―Edilli 
Köyünün Kültür DeğiĢmesi Bakımından incelemesi “ adı ile 1972 yılında kitap 
halinde yayınlanmıĢtır. Bu kitaptan yararlanarak kendi gözlemlerimizi de katarak Laz 
folkloru hakkında bilgi vermeye çalıĢacağım.
Dil :Lazca (Lazuri nena) Güney Kafkasya dil ailesinden Zan ve Kokhian kolundan
Gürcüce, Svanca ama özellikle Megrelce ile oldukça yakın bir dildir. Türkiye Lazlarının 
tamamı Türkçe'yi anadil seviyesinde konuĢabilmekte ve yazabilmektedir. Köklü bir 
sözlü geleneğe sahip Lazca'nın yazılı bir dili bulunmamaktadır. Laz destan, masal ve 
Ģiirleri ancak 20. yüzyılda yazıya dökülebilmiĢ, 1984 yılında Fahri Kahraman tarafından 
Dumezil'in transkripsiyon sistemine dayanan Latin tabanlı bir alfabe önerilmiştir. 
Gürcistan'da yaĢayan Lazlar ise dillerini Gürcü alfabesi ile yazmaktadır. Lazların ataları 
olduğu sanılan Kolhların yazılı dilleri olmamasına rağmen, incelenen antik çağa ait 
mezarlarda Laz asillerin adlarının Yunan alfabesiyle yazılı olduğu görülmüĢtür  Lazca 
Yunanca ve Türkçe'den ödünçlenmiĢ çok sayıda kelime barındırmakta ve kendi içinde 
bir kaç lehçeye ayrılmaktadır. Cumhuriyet döneminde Türkçe'nin Trabzon ağzının 
yaygınlık kazanması Lazca'nın varlığını tehdit eder bir hal almıştır. 
Din :Roma Ġmparatorluğu döneminde MS. 5 yüzyılda Paganizm'i terkederek topluca 
Hıristiyanlığa geçen Lazlar 16. yüzyılda Ortodoks Hıristiyanlıktan Ġslam'a toplu olarak 
geçmiĢlerdir. Günümüzde Lazların tamamı Hanefi mezhebinden Sünni müslümandır 
Lazların Tarihi : Lazika krallığı MÖ 150 - MS 600Laz halkı antik çağ ve sonrasında Kolhis, 
Osmanlı döneminde Lazistan günümüzde ise bazı Laz aydınları tarafından Lazona olarak 
adlandırılan Kuzey Doğu Anadolu ile Gürcistan'ın birleĢtiği coğrafyada otokton olarak 
yaĢamaktadır. Kolhis'in varlığına iliĢkin ilk yazılı belge Urartu kralı II. Sarduri döneminde 
Lazların yaĢadığı ülke Qulha olarak geçmektedir. Lazlar MÖ 150-MS 600 yılları arasında 
Doğu Trabzon ile Abhazya arasında kalan sahil ve hinterlandının tek hakimi olacak Lazika 
krallığını kurmuĢlar bu bölgede yaĢayan çok sayıda halkı yönetmiĢlerdir. Arrian Trabzon ile 
Dioskuria(Sebastopolis) arasında yaĢayan halkları sayarken Lazları da saymıĢtır: 
Kolhlar, Saniyalılar, Malahonlar, Heiohar, Helonlar, Tsitreitler, Lazlar, Apsiller, Abazglar, Sanigler  
MS 456 yılında Roma Ġmparatoru Marcian bölgeyi ele geçirmiĢ ve Laz Kralı Gobazes‘e 
(Gubaz) boyun eğdirmeyi baĢarmıĢtır.  Bölgeye bizzat giden Prokopius'un notları (MS 
554)yazarın Çani olarak adlandırdığı Lazlar hakkında detaylı bilgi vermektedir: Tzaniler, 
kadim zamanlardan beri, herhangi bir hükümdara bağlı olmayan bağımsız bir halk olarak 
yaĢamıĢlardır. Ömürlerinin tamamını gökyüzüne doğru uzanan ve ormanlarla kaplı olan bu 
dağlarda yaĢayarak geçirirler. Zira, toprağı iĢleme konusunda usta değillerdir ve memleketleri, 
sarp dağların en az olduğu yerlerde bile oldukça engebelidir. Bu yaylalar, engebeli olmanın 
ötesinde, son derece taĢlık, iĢlenmesi zor ve hiç bir mahsule uygun olmayan bir toprak 
yapısına sahiptir. Onlar tarım yapacak olsalar bile, ürün yetiĢtirmek için yeterli toprak 
bulamazlar. Burada, ne araziyi sulamak, ne de tahıl yetiştirmek mümkün değildir; çünkü bu 
bölgede düz bir arazi bulunmaz ve hatta buralarda ağaç da yetiştiği halde, bunlar meyve 
vermeyen ağaçlardır. Zira bu bölge; bitmek bilmeyen kışın etkisiyle, uzun süre kar altında 
kaldığından, ilkbaharın başlangıç dönemi son derece belirsiz ve düzensizdir. Bu nedenlerden 
dolayı Tzaniler eski çağlarda bağımsız bir yaşam sürmüşler, ama şimdiki imparator 
Justinianus‘un saltanatı sırasında, general Tzittas‘ın komutasındaki bir Roma ordusu 
tarafından bozguna uğratıldılar ve hepsi kısa sürede mücadeleden vazgeçerek boyun eğdiler. 
Böylece, tehlikeli bir özgürlüğün yerine, sıkıntısı daha az olan esareti tercih etmiş oldular. Ve 
onlar hemen Tanrıya itaat ederek, Hıristiyanlığı kabul ettiler. Böylece yaşam biçimlerini 
huzurlu bir yola sokmuş oldular ve daha sonra düşmana karşı sefere çıkıldığında, her zaman 
Romalıların yanında yer aldılar. Bizanslı tarihçi Agathias'ın MS 6. yüzyılda tuttuğu notlarda 
Laz ve Kolhis  terimlerini özdeştirmektedir: Lazlar büyük ve gururlu bir halktır ve onlar, 
oldukça önemli baĢka kavimlere hükmetmektedirler. Kolkhidalıların antik isimlerine bağlı 
olmaları ile abartılı bir Ģekilde gurur duyuyorlar ve muhtemelen kibirli yaklaĢımları da 
bundan kaynaklanmaktadır" Prokopius' Lazlar'ın Roma Ġmparatorluğu‘nun doğu sınırını 
korumaları karĢılığında yarı bağımsız krallıklarında özgür bir hayat sürdüğü bildirilmekteydi. 
Bizans ile Persler arasındaki mücadelede oldukça yıpranan Lazlar, MS 7. yüzyılın sonlarında, 
Kolhis‘in Arap iĢgaline uğramasıyla topraklarını terkederek güneye inmek zorunda 
kalmıĢlardır. Bizans'ın bölgede etkinliğini yitirmesinin ardından Trabzon İmparatorluğu ve 
ardından Osmanlı hakimiyetine girmişlerdir. 1877-78 Osmanlı-Rus savaşları sırasında Batum 
ve civarındaki Lazlarin büyük bölümü Anadolu‘ya göç etmek zorunda kalmışlardır
Tarım :Küçük bahçesinde kendine yetecek miktarda mısır karalahana kendir, patates, fındık, 
meyve, salatalık ekiminin yanı sıra evinin altındaki ahırında küçük çaplı hayvancılık, 
balıkçılık, kuĢ Ģ avcılığı, fırıncılık ve inĢaat ustalığı geleneksel Laz meslekleridir. 1930'lu 
yıllardan itibaren bölgede ekimine baĢlanan çay tarımı Laz halkının sosyo-ekonomik 
seviyesini yükseltmiĢ, baĢta Ġstanbul olmak üzere göçtükleri büyük Ģehirlerde küçük esnaflık 
yapabilecek sermaye oluĢturabilmelerine yardım etmiĢtir
Giyim :Laz erkeğinin geleneksel kıyafeti Samsun - Batum arasında Osmanlı döneminde 
giyilmiĢtir Laz kıyafeti olarak adlandırılmıĢtır: BaĢta kabalak, kukul adı verilen siyah baĢlık, 
zipka adı verilen siyah körüklü Ģalvar, çuha adı verilen burnu kalkık çarık, omuz baĢları ve 
dirseklerine meĢin Ģeritler dikilmiĢ siyah aba ceket, belde kalça üzerinde Ģal (trablus ya da 
lahor) kuĢağı, Çerkez kemeri, ayrıca aksesuar olarak yağdanlık, kama, pazubent, hamayıl, 
zincir. Laz kadını, Anadolu kadınından farklı olarak Ģalvar giymemekte eteğine ortkapu adı 
verilen bir kemerle bağlamakta, baĢını keĢanveya Maden direkleri dıĢında ,Bolu 
Adapazarı‘nda ,Düzce‘de yetişen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz 
arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı 
arabalarla taĢınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve 
benzeri şeyler şehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluyla da sandallarla başka Ģehirlere sevkiyatı yapılmakta iddülbentle örtüp, beline fota adı verilen pestemalisarıp, 
boyunlarına altın liralar takmaktaydı.

El sanatları :Osmanlı döneminde Lazlar inĢaat ustalığıyla ünlü olup sanatlarını 1917 Ekim 
Devrimi'ne dek çalışmak amacıyla gittikleri Rusya ve Anadolu'da icra etmekteydiler. Kesme 
taĢ veya tamamen ahşap malzemeden yapılan (ahşap-çatma) geleneksel Laz evleri, kışlık 
tahılı saklamak amacıyla kullanılan serenderler ve ahşap oyma sanatının icra edildiği yapıların 
ayakta kalabilmiş örneklerine bölgede halen rastlanmaktadır. Yakın zamana değin 
gerçekleştirilen, Şekil, büyüklük ve kullanım amacına göre hentskeli, kalati, gudeli olarak 
adlandırılan sepet örme sanatı da günümüzde terk edilmek üzeredir. 
Mutfak :Geleneksel Laz mutfağının temel besin öğeleri Trabzon ve Rize‘de olduğu gibi 
mısır, karalahana ve hamsi olmakla birlikte geleneksel pişirme teknikleri ve pek çok özgün 
yemek değiĢen yaĢam koĢulları sebebiyle terkedilmiştir. Laz mutfağının en çok bilinen 
yemekleri Ģunlardır: Çirbuli, Pilavi Makarina, Kveli kağimağoni, luku, Ağani lobia, kumhi 
lobia, kotumeĢ dolma, Princoni, papa (mamalika), bureği,baklava, patlicani tağaneri, 
patlicaniş dolma, mtkui patlicaniş giyai, turşi tahaneyi, kabaği sutli, termoni
Müzik aletleri :ġimĢir Kaval ve Kemençenin seyrek de olsa kullanımına karşın temel 
geleneksel enstruman Tulum, geleneksel halk danslarının yegane adı ise horondur. Laz ve 
HemĢin horonlarının Trabzon horonlarından başlıca farkı horonlara sözlü iştirak edilmesi ve 
omuz silkme figürünün eksikliğidir. 
Avcılık :Laz balıkçısı feluka (< filika)adını verdikleri av kayıklarını kendileri inşa etmekte, 
ağlarını kendileri örmekteydi. Laz balıkçılar zargana, hamsinin yanı sıra çakmaklı tüfeklerle 
1970'lere dek yağı için yunus balığı avlamışlardı. Lazlar aynı zamanda ağ kullanarak ya da 
atmaca evcilleştirerek kuş avlama sanatında da ustadırla

Yorum Gönder

0 Yorumlar